24 Aralık 2007 Pazartesi
ne dersen de olur
acıdır insanı şekillendiren, kuru bir toprağım ben hüzün yağmurları ile yıkanan, ve o yağmurlarla yeşillenecek olan bir fidanım, kim bilir kimler gelip geçecek yapraklarımın altından. Doğdum ve ölecek olanım, daha öncesini bilemeyenim. Şöyle gözlerimi kapıyorum, nefes alan ben, acıkan ben aşık olan ben acı çeken ben, bir gün olmayacak olan ben. doğru eskidende yoktum ama hiçlik bana acı vermiyordu ama bir kere var olmak artık acı vermeye başladı, yüktür sırtım da kendi varlığım, yüktür bana bende olan herşey, çekemeyeceğim acılar, duygular, korkular, beni ben yapan tüm bunlar, tüm benler. ve bende tüm bunları eskiye hiçliğe geri götürecek güç yok. pimi çekilmiş bir el bombasıyım ne zaman patyacağını bilmediğim, asansörde gözleri kapalı aşağı inen benim ve hangi katta ineceğimi bilmeden, ne bir kat numarası nede başka bişi var, iniyorum sonsuza kadar.
21 Aralık 2007 Cuma
duvarın ötesine
esrarlı bir perdenin arkasındasın; bir ses versem karşılığını verir misin?cevap vermesende olsun varsın bende kendi kendime dertleşirim, oraya kendimi koyayım;içimde ne zamandır bir sıkıntı var, bu hayatla bu kendimle, bu zamanla, taaaa bu içimdeki benle, yok düşünüyorumda taa içimdekiyle bir sorunum yok, aslında var olmanın bir
ağırlığı var içimde. şöyle biri çıkıp desenki "şimdi öleceksin" yok hayır istemiyorum derim şimdi hazır değilim buna gücüm yok henüz derim, o deseki "o zaman sana sonsuzluğu
veriyorum" dese ona da gücüm olmaz herhalde sonsuza kadar yaşamakta istemiyorum. İnanıyorum ki bazı şeyler kontrolümün dışında, sanırım şöyle bir yerdeyim, ben bir japon süs
balığıyım ve bir akvaryumda doğdum ne bir deniz ne de bir okyanus gördüm, ama içinde bulunduğum akvaryumu garipsiyorum, akvaryum benim dünyam oldu, bizim dünyamız ömrümüzü
geçirdiğimiz yer, 60-70 yıl takılıp gideceğimiz ama neresi olduğunu bilmediğimiz bir yere, tüm bunları düşünürken bir yandan iş hayatı bir yandan dünya düzeni, sonra yine kendi
kendime başbaşa kaldığımda yine aynı senoryalar; galiba bizler bir sinema gişesi önünde biletimizi almaya çalışan insanlar gibiyiz hayat o kadar kısa ve arkamızda sırasını
bekleyen o kadar insan var ki yaşamımız o bileti alana kadar kısa bir süre, aslında evrenin yaratılışından bu yana ömrümüz çok kısa, çoğunlukla ölüyüz. yaşam dediğimiz bir
kıvılcımın çakması kadar kısa, bu kadar kısa bir süreyi ne yapsak acaba?ama bir gerçek var ki sonsuz huzur ve mutluluğu arama gayreti, hep yanlız olduğumu hissettim bunca kalabalığın arasında bile, hep birileri oldu çevremde ama ruhumu doyuramayanlar.sanırım bende hayatın çok kısa olduğunu fark etmeye başladım. yaşım 30 oldu şöyle bir geriye bakıyorumda gerçekten istediklerimi yapabildim mi yoksa sadece yaşadığımı zannederek
mi bunca zamanı geçirdim? keşke bu kadar ayrıntılara takılmasam bende başkaları gibi olabilsem ama maalesef olmuyor bir kere bunu yaşadıktan sonra artık ne gözlerimi kapayabilirim nede etrafımdaki seslere kayıtsız kalabilirim.daha çok dertleşmek isterdim ama yapamıyorum içimi bir hüzün kapladı....beni dinlediğin için teşekkürler, iyi oldu benim için uzum zamandır yazmıyordum. aslında kendim için yazdım tüm bunları biraz bencillik ettim galiba ama duvara konuşmaktan iyidir yaptığım, belkide hiç okumadın bile yada cevapta yazmayacaksın, olsun varsın ben kendi kendime yazmakta güzel...
ağırlığı var içimde. şöyle biri çıkıp desenki "şimdi öleceksin" yok hayır istemiyorum derim şimdi hazır değilim buna gücüm yok henüz derim, o deseki "o zaman sana sonsuzluğu
veriyorum" dese ona da gücüm olmaz herhalde sonsuza kadar yaşamakta istemiyorum. İnanıyorum ki bazı şeyler kontrolümün dışında, sanırım şöyle bir yerdeyim, ben bir japon süs
balığıyım ve bir akvaryumda doğdum ne bir deniz ne de bir okyanus gördüm, ama içinde bulunduğum akvaryumu garipsiyorum, akvaryum benim dünyam oldu, bizim dünyamız ömrümüzü
geçirdiğimiz yer, 60-70 yıl takılıp gideceğimiz ama neresi olduğunu bilmediğimiz bir yere, tüm bunları düşünürken bir yandan iş hayatı bir yandan dünya düzeni, sonra yine kendi
kendime başbaşa kaldığımda yine aynı senoryalar; galiba bizler bir sinema gişesi önünde biletimizi almaya çalışan insanlar gibiyiz hayat o kadar kısa ve arkamızda sırasını
bekleyen o kadar insan var ki yaşamımız o bileti alana kadar kısa bir süre, aslında evrenin yaratılışından bu yana ömrümüz çok kısa, çoğunlukla ölüyüz. yaşam dediğimiz bir
kıvılcımın çakması kadar kısa, bu kadar kısa bir süreyi ne yapsak acaba?ama bir gerçek var ki sonsuz huzur ve mutluluğu arama gayreti, hep yanlız olduğumu hissettim bunca kalabalığın arasında bile, hep birileri oldu çevremde ama ruhumu doyuramayanlar.sanırım bende hayatın çok kısa olduğunu fark etmeye başladım. yaşım 30 oldu şöyle bir geriye bakıyorumda gerçekten istediklerimi yapabildim mi yoksa sadece yaşadığımı zannederek
mi bunca zamanı geçirdim? keşke bu kadar ayrıntılara takılmasam bende başkaları gibi olabilsem ama maalesef olmuyor bir kere bunu yaşadıktan sonra artık ne gözlerimi kapayabilirim nede etrafımdaki seslere kayıtsız kalabilirim.daha çok dertleşmek isterdim ama yapamıyorum içimi bir hüzün kapladı....beni dinlediğin için teşekkürler, iyi oldu benim için uzum zamandır yazmıyordum. aslında kendim için yazdım tüm bunları biraz bencillik ettim galiba ama duvara konuşmaktan iyidir yaptığım, belkide hiç okumadın bile yada cevapta yazmayacaksın, olsun varsın ben kendi kendime yazmakta güzel...
9 Temmuz 2007 Pazartesi

neden dir bilinmez canım çok sıkkın, aslında ben biliyor gibiyim; hayat, harcanmışlık ve artık zamanın ne kadar hızlı aktığının farkında olmak tüm bunlar canımı sıkıyor, biliyorum aslında sonunda ne olacağını ama yine de moralim bozuluyor buna bir dur demek gerekiyor yada şimdi canımı sıktığım şeyleri gün geldiğinde ne kadar aptalca şeyler olduğunu bile kendime itiraf edeceğim ama şimdi canımı sıkıyorlar ama şuda bir gerçek ki gerçekten de çok şeye sahibim tüm bunlar yadsınamaz. iyi o zaman benimde moralimin iyi olması gerekir, peki iyi mi şimdi, değil ama gün geçtikçe daha iyi olacak.
7 Temmuz 2007 Cumartesi
Uçurumdaki salıncak
karanlıkta bir düş, basmayan ı tuşu, ne yazdığından bir haber olan parmaklar, fonda güzel bir şarkı, kendinden geçmeye az kala.neler saçmaladım belki kimileri için bu sözlerin bir anlamı olmadı galiba, kelimelerin yazıldıkları gibi okumayın, içinizden nasıl geliyorsa öyle okuyun, bakın ne kadar anlamlı olacak neyse tekrar dönelim fonda ki iyi müziğe, evet nerede kalmıştık, elmanın ne kadar güzel bir meyve olduğunda evet elmada anti kanserojen maddeler bulunur bu sayede kansere ve doğa kirlenmesini önler, bu tür önemlerin yanında plastik şişelerin kullanılmaması doğa için gayet iyi gelişmedir. dünyamızın kirlenmesindeki en önemli şey amerikalılardır amerikalılar doğa ve doğa ile ilgili sporlara oldukça düşkündür o ulusu için son derece önemli iken çevre kirliliği ise o derece önemli bir olay değildir, bir penguenin yaşama döndürülmesinden daha çok önemlidir, Newyork Yankess lerin beyzbol şampiyonu olmaması. edebiyatta ve matemetikte iki olmusuzun çarpmı daima pozitiftir, türkçede cümelerin arasında
istediğiniz anda olumsuzu pozitife, pozitifi ise negatife) çevirme şansına sahipsinizdir, bu çok güzel bişidir. fon değişince ne olur biliyor musun,
galiba mekan ve position değişir, ama yaa çalan şarkı sevililecekse zamanla, peki o zaman ne olacak?başkasının adıyla başkası ile mail trafiği mi başlayacak yada sandelyede kambur mu olacağız, tüm bunlar bilemiyorum bunlar ancak yaradan bilir. ben kaçar, haaa bunun adı ise ne olsun, dur bir düşünülelim.... haaa buldum, "Uçurumdaki salıncak"..içeriden ses mi gelecek acaba yoksa kafamın içi gibi mi burası? ahaaa hiç okumadım yayınladıktan sonra artık....:D
karanlıkta bir düş, basmayan ı tuşu, ne yazdığından bir haber olan parmaklar, fonda güzel bir şarkı, kendinden geçmeye az kala.neler saçmaladım belki kimileri için bu sözlerin bir anlamı olmadı galiba, kelimelerin yazıldıkları gibi okumayın, içinizden nasıl geliyorsa öyle okuyun, bakın ne kadar anlamlı olacak neyse tekrar dönelim fonda ki iyi müziğe, evet nerede kalmıştık, elmanın ne kadar güzel bir meyve olduğunda evet elmada anti kanserojen maddeler bulunur bu sayede kansere ve doğa kirlenmesini önler, bu tür önemlerin yanında plastik şişelerin kullanılmaması doğa için gayet iyi gelişmedir. dünyamızın kirlenmesindeki en önemli şey amerikalılardır amerikalılar doğa ve doğa ile ilgili sporlara oldukça düşkündür o ulusu için son derece önemli iken çevre kirliliği ise o derece önemli bir olay değildir, bir penguenin yaşama döndürülmesinden daha çok önemlidir, Newyork Yankess lerin beyzbol şampiyonu olmaması. edebiyatta ve matemetikte iki olmusuzun çarpmı daima pozitiftir, türkçede cümelerin arasında
istediğiniz anda olumsuzu pozitife, pozitifi ise negatife) çevirme şansına sahipsinizdir, bu çok güzel bişidir. fon değişince ne olur biliyor musun,
galiba mekan ve position değişir, ama yaa çalan şarkı sevililecekse zamanla, peki o zaman ne olacak?başkasının adıyla başkası ile mail trafiği mi başlayacak yada sandelyede kambur mu olacağız, tüm bunlar bilemiyorum bunlar ancak yaradan bilir. ben kaçar, haaa bunun adı ise ne olsun, dur bir düşünülelim.... haaa buldum, "Uçurumdaki salıncak"..içeriden ses mi gelecek acaba yoksa kafamın içi gibi mi burası? ahaaa hiç okumadım yayınladıktan sonra artık....:D
11 Mayıs 2007 Cuma
nisandan sonra mayıs
kediler cıyaklar ben yine yaşadığımı sanarım, olmuş aylardan mayıs, ama ne önemi var 1964 yazında yaşayanlar için, 2007 mayısı. Ben yine gecelerim sen yine başkalarının koynunda, ama ne önemi var başka yataklar. 2007 Mayıs ben yine burada dolaşırım. gecenin karanlığında, kafam 1500 iken, ama ne önemi var, hepimiz sonuz. noktayız burada....
18 Nisan 2007 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)